İntihal nedir?


Özellikle son yıllarda gittikçe artan “intihal” bugünkü başlığımız. Bu konuya değinmek istedim; çünkü son yıllarda artan bu tip kullanımlar edebiyatın o naif dünyasını zedelerken gençlerin de kafasını oldukça karıştırıyor. Ünlü şairlerin ya da yazarların sözleri hatta şiirleri, yazıları değiştirilerek sanki yeni yazılmış gibi aktarıldığı için eserin asıl yazarı hakkında kafalarda soru işaretleri oluşabiliyor.
Özellikle genç yazarların (!) tercih ettiği bu yöntem ne kadar sağlıklı tartışılır. Tartışılır diyorum; çünkü “yaratıcı yazarlık” adı altında yapılan bazı çalışmalar bunun normal olduğunu empoze etmeye çalışıyor. Eskiden de böyle çalışmalar yapıldığından dem vurarak yazar adaylarına çeşitli önerilerde bulunabiliyorlar.
Konuyu detaylandırmadan önce bazı sözcüklerin sözlük anlamlarına bakalım. TDK’nin internet sitesi bu konudaki en büyük yardımcılarımdan.

intihal:aşırma
aşırma: edebiyat Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal
alıntı:edebiyat Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmış parça, aktarma, iktibas
nazire: 1.isim Karşılık olarak, benzetilerek yapılan davranış, söz
             2.edebiyat Başka bir manzume örnek alınarak aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiir

İlk önce alıntıyla başlamak istiyorum.

Sartre şöhrete pek önem vermeyen, yapıtlarıyla kalıcı olma özleminde bir büyük düşünür, bir büyük insan. Deha duygusu, deha inancı gelişe gelişe, alçakgönüllü bir yazarlık sanatında düğümleniyor. Ne demiş Boileau? “Deha uzun bir sabırdır.” Evet, Sartre uzun boylu bir sabır sonunda varmıştır dehaya.

Örnekte görüldüğü üzere bir yazı içerisinde ünlü bir kişinin sözü aktarılabilir. Ancak bu tip kullanımlarda biz alıntılanan bölümünün kime ait olduğunu biliriz; çünkü yazıda belirtilmek durumundadır. Sözün kime ait olduğunu hatırlayamasak da en azından alıntı olduğunu okuyucuya hissettiririz. 

Nazire daha çok Divan Edebiyatı’nda görülmekteydi. Ancak burada sözcüklerin eş anlamlılarını kullanarak ya da sözcüklerin yerini değiştirerek bir eser oluşturma söz konusu değildi. Açıklamada da görüldüğü üzere nazire bir şairin şiirine karşılık “aynı ölçü ve uyakla” yazılan şiirdir. Konu  aynı olabilir ya da yazılana cevap niteliği taşıyabilir belki ama günümüzdeki gibi “kopyala yapıştır” aynı şeyleri yazmak nazirede söz konusu bile olamazdı.

Bir şiire çok sayıda nazîre yazılması o şiirin beğenildiğini gösteren önemli bir ölçüttür. Nazîreleri incelemek, edebiyat tarihinde şiirin gelişim çizgisinin belirlenmesi için son derece önemlidir.
Fuzulî’nin,

Hayret ey büt sûretün gördükde lâl eyler beni
Sûret-i hâlüm gören sûret hayâl eyler beni

matla beytiyle başlayan gazeline asırlar sonra Nedîm,

Bûs-i la’lün şöyle sîr-âb-ı zülâl eyler beni
Kim gören âb-ı hayât içmiş hayâl eyler beni

matlaıyla başlayan bir nazîre söylemiştir.

Nazire örnek alınan şiirle aynı düşünceler etrafında yazılır. Eğer nazîrede örnek alınan şiirin aksi yönde bir anlam ifade edilirse bu nazîre nakîza adını alır.
(Eski Türk Edebiyatına Giriş, Prof. Dr. Yekta Saraç, Anadolu Üniversitesi, 2013)

Günümüzün moda sözcüğü ise “intihal”. Ne yazık ki pek çok yazar (!) özellikle eski şairlerin dizelerini alıp biraz değiştiriyor ya da ülkemizde baskısı olmayan yurt dışında da pek popülaritesi bulunmayan kitapları tespit edip kendi yazmış gibi çevirip yayınlıyor. Örnek vermem gerekirse bir süre önce “ZülfüLivaneli’nin Romanını Çaldılar” başlığıyla yayımlanan yazıya göz atmanızı öneririm. Bu, örneklerden yalnızca bir tanesi.
Daha vahim durumlar da söz konusu. Nilgün Bodur’un yazmış olduğu ve pek çok kitapsever tarafından “Bu nasıl kitap?”, “Bu tip kitapların basımına nasıl izin veriliyor?”, “Kâğıt israfı” denilen – ancak okur sayısının fazla olduğunu da belirtmem gerekir – kitapta bir cümle vardı. Bu cümlenin Anne Farnk’ın Hatıra Defteri’nden aşırıldığı söylendi. Ancak kitabı okuyanlar kitapta böyle bir ifade olmadığından söz ettiler. Yazıyı okumak isterseniz: “Nilgün Bodur’unKitabı…”
Bu örnekten de anlaşılacağı gibi internet üzerinde beğenide bulunduğumuz sözlerin sahibi kimdir diye çok iyi araştırmamız gerekiyor. “bilgi çağı”nda ne yazık ki müthiş bir “bilgi kirliliği” yaşıyoruz. İşin doğrusunu bulmak için yine internete başvurduğumuz için bilgiler de iyice karışıyor.
Buna bir örnek daha vermek isterim. Haydar Ergülen’in bir sözü de yıllardır Yaşar Kemal’e atfedilmekteymiş. Geçenlerde bir vesileyle Haydar Ergülen bunu açıklama gereği hissetmiş.

Haydar Ergülen'in 3 Eylül 2018 tarihli twitter hesabından

Dediğim gibi. Bu örnekler birkaç tane olsa iyi. Ancak o kadar fazla ki artık takip etmek gittikçe zorlaşıyor. Hatta bu tip karışıklıklar dergi bile toplatıyor. Örnek mi: Edebiyat Dergisi Bilgi Kirliliği TuzağınaDüşerse

Güvenilir siteler bu durumda önem kazanmakta. Benim de bir edebiyat öğretmeni olarak “kitap pınarım” ve “edebiyat pınarım” adlı blogları açmamın sebeplerinden biri,  - ilgilenenlere - bilgiyi kaynağından ulaştırma çabası.
Elimden geldiğince, gücüm yettiğince...                                                                                                      


Yorumlar