Türkçe ve edebiyat derslerinde metin yorumu


Türkçe ve edebiyat dersi denince genellikle aklımıza kitap okumak ya da yazı yazmak gelir. Oysaki bu dersler farklı disiplinleri içinde barındırır. Okuma, yazma, dinleme, konuşma. Bunlar masanın ayakları gibidir. Hepsine de ihtiyaç vardır. Biri ya da ikisi ilginizi daha çok çekiyor olabilir, belki de onlarda daha başarılısınızdır; ancak edebiyat bir bütündür ve her şeye rağmen bu dört unsur birbirinden ayrı düşünülemez.
İlk ve ortaokulda Türkçe dersi gören öğrencilerimiz lise döneminde edebiyatla da tanışmaktadır. “Dil ve Anlatım”, “Türk Edebiyatı” adındaki iki ders geçtiğimiz yıldan itibaren “Türk Dili ve Edebiyatı” halinde tek derse dönüştürüldü. Tıpkı eski yıllarda olduğu gibi. Ancak bugünkü konumuz o değil. Bugün Türkçe veya edebiyat derslerindeki metin okuma, yorumlama konusuna kısaca değinmek istiyorum.
Bazı sınıflarda ya da bazı öğrenci gruplarıyla işlediğim ders ya da yaptığım çalışmalar kolaylıkla ilerliyor. Bazı sınıflarda ise aynı verimi alamıyorum. Peki, ama neden?


“Edebiyat ve Türkçe derslerimde, öğrencilerimin ders sırasında hiç soru sormadıklarını fark ettim. Onların istedikleri, benim gelip konuyu anlatıp gitmem. Oysa edebiyat eğitiminde kullandığımız iki temel yöntemimiz vardır. Birincisi, soru sormak; ikincisi de karşılaştırma yapmaktır. Bu yöntemler hem hocayı rahatlatır, hem öğrenciyle etkileşimi artırır, hem de öğrencilerin dikkatini sabit tutar.”
(Doç. Dr. Nermin Yazıcı, Edebiyat Eğitimde Ne İşe Yarar?, Keçi – İnadına Edebiyat – Yaz, 2014/1)

Aynı dertten muzdarip olan sadece ben değilim gördüğünüz gibi. Dersin öğretmeni olarak en zorlandığımız konulardan biri: Öğrencinin öğretmenden “ders anlatması”nı beklemesi. Günümüzde bu anlayış yavaş yavaş değişmeye başlasa da eski alışkanlıklar peşimizi bırakmıyor maalesef. Öğrenciler farklı sebeplerden soru sormayı tercih etmiyorlar. Nedenlerini kendi sözleriyle aktarayım:

*Evdekiler beni hiç dinlemiyor, hoca mı beni dinlicek
*Ya yanlış bir şey söylersem, arkadaşlarım dalga geçer
*Soru sorcam da ne olcak sanki hoca dimi anlatsın işte
*Hep sus konuşma derler, şimdi de kalkmış soru sor diyorlar

Yukarıdaki cümlelere daha onlarcasını ekleyebilirim. Sekiz on yaşlarına kadar her şeyi merak eden, soran sorgulayan çocuklarımız hangi ara ve neden bu hale geliyorlar? Bunların pek çok sebebi var kuşkusuz. Ve tabii ki tek bir yazıya sığması da mümkün değil.
Tekrar konumuza dönecek olursam çocukların metne, konuya, derse ilgisinin olması (ya da olmaması) ve o güne kadar kazandığı alışkanlıklar dersin akışını ister istemez etkiliyor.

“Öğrenciye sorulmaması gereken sorulardan biri de, ‘Bu metinde ne anlatılıyor, açıkla,’ sorusudur. Böyle bir soru öğrenciyi ilerletmez ve hiçbir yere götürmez.”
(Doç. Dr. Nermin Yazıcı, Edebiyat Eğitimde Ne İşe Yarar?, Keçi – İnadına Edebiyat – Yaz, 2014/1)

Bir metin her öğrenciye farklı şeyler anlatabilir. Önemli olan öğrencinin metni tahlil edebilmesi, kendi içinde tutarlı bir sonuca varabilmesidir. Bunu da ancak soru sorarak gerçekleştirebilir. Sınıf içerisinde öğretmen ya da diğer arkadaşlarıyla birbirlerine sorular sorabilirler. Tek başına bir okuma gerçekleştiriyorsa kendi kendine bu soruları sorabilir.
Peki, bu çalışmalar nasıl yapılmalı diyorsanız kısmetse tüm bunlara ileride yer vereceğim. Şimdilik “metin yorumlama”nın ne olup ne olmadığına bakalım.

Üniversite öğrencisiyken bize anlatılan ve kulağıma küpe olan şey şuydu: Bir metinle ilgili herkes farklı yorumlara gidebilir. Hatta yazarın kendisine, yaptığınız yorumu aktarsanız “Aaaa, ben yazarken bunu hiç düşünmemiştim.” diyebilir. Önemli olan sizin metne dayanan ve kendi içinde tutarlılık taşıyan bir yorum meydana getirmenizdir.
Metinle ilgili çalışmalarda öğrencilerimi dinlerken ya da yazdıklarını okurken hep buna dikkat etmeye çalışmışımdır. Bir öğrencim bir paragraf üstünde kendi düşüncesinin de doğru olabileceğini söylerken “Olabilir mi?” sorusu hep aklımın bir köşesindedir. “Neden olmasın?”


Özel okulda çalıştığım dönemdi. Ortaokul bölümündeki Türkçe dersleri bendeydi o yıl. Ar-Ge birimi sınavların daha doğru okunması, öğrencilerin objektif not ortalamalarına sahip olması için ayrıntılı cevap anahtarı istedi bizden. "Dilbilgisi", lisede buna ek olarak "edebiyat tarihi" ayrıntılı olarak puanlamaya dâhil edilebilir. Doğru cevabı ve kabul edilebilir cevapları yazıp puanlamanızı sunarsınız. Ancak metin üzerindeki puanlama işi biraz daha zordur. Üniversite yıllarından kalma alışkanlıkla AR-GE birimindeki arkadaşa “Ya öğrenci benim aklıma gelmeyen, cevap anahtarında da bulunmayan bir yanıtı yazarsa puanlama işi nasıl olacak?” diye sorma gafletinde bulundum. Arkadaş tamamen bireysel bir düşünce tarzıyla “Hocam bunca yıl okumuş, çalışmışsınız öğrenci sizin düşünmediğiniz bir şeyi nasıl düşünebilir!” dedi. Bunun üzerine çok şey söyleyebilirdim; ancak birkaç cümleyle geçiştirdim. Ne de olsa zaman her şeyin ilacı.
Ne ilginçtir ki belki şans, belki tesadüf belki de arkadaşın imtihanı… Sıradaki sınavda yanlış hatırlamıyorsam bir 7. sınıf öğrencisi tam da konumuza denk düşen bir yanıt yazmıştı kâğıdına. Verdiği cevap benim aklıma gelmemişti. Dolayısıyla kabul edilebilir yanıtlar kısmında çocuğun yazdığını karşılayan bir puanlama yoktu. Ama yazdıkları doğruydu. Kâğıdı alıp AR-GE’nin yolunu tuttum. Gerçi o da işini yapıyordu. Ölçümlerin objektif olması onun görev tanımı içindeydi. Ancak edebiyat bu. Düşünmediğiniz bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Yanıt anahtarını ve öğrencinin kâğıdını gösterdim. Aramızda şu minvalde bir konuşma geçti:
— Öğrencimiz şöyle bir cevap yazmış. Sizce bu metne göre doğru sayılabilir mi?
(Metni okudu):
— Evet doğru. Metne göre bunu da söyleyebiliriz.
— Peki, böyle bir cevap sizin aklınıza gelir miydi?
— Doğruyu söylemem gerekirse hayır. Özellikle 40 dakikalık bir süre de bunu nasıl düşünmüş de yazmış, hayret. Ama tabii ki cevabı doğru kabul etmemiz gerekir.
— İyi de böyle bir şey benim de aklıma gelmediği için yanıt anahtarında yok. Puanlamayı nasıl yapacağız?
Neyse lafı daha fazla uzatmayayım; yanıt anahtarına bir madde ekleyip olayı çözüme kavuşturduk.

Şimdi size bir soru.Bu hatıramla ilgili olarak ne diyebilirsiniz?

*Bunu niye aktardın ki şimdi, “ben bilirim” demek için mi
*Diğeri arkadaş da ukalalık yapmış ders anlatmıyo, öğrencileri birebir tanımıyo; sadece konuşuyo
*Ölçme-değerlendirmenin bakışı hep rakamlar üzerinden
*Amma da akıllı çocukmuş, sizin düşünemediğinizi düşünmüş
*…..
*Metinde herkes farklı şeyler görebilir demek ki

Bakın yukarıdaki hatırayla ilgili yazdığım birkaç cümle bile anlatılanların farklı yorumu. Kim bilir siz de bunlardan farklı olarak neler düşündünüz?



Metin yorumu aslında farklı düşüncelere açık olmamızda, karşımızdakini anlamaya çalışmamızda yardımcı olur. Soru sormak, karşılaştırma yapmak ve karşımızdakini dinlemek. Ancak metin yorumuyla ilgili sözel olarak yapılan çalışmaların şöyle de bir handikabı var. Öğrenciler metinle ilgili konuşulduğu zaman “buna ne gerek var”, “yaşasın ders kaynadı”, “keşke konuşacağımıza hoca ders anlatsa”, “deftere de bişey yazmadık, evdekilere ne dicem” gibi düşüncelere kapılıyorlar. Çoğu zaman bunu dile de getiriyorlar. Bu da ayrı bir yazının konusu olabilir belki diyerek bugünkü yazımı tamamlıyorum.


“Çocuk metni okuyup zevk almalı; soruları kendisi sormalı, aradan başka sorular çıkarabilmeli ve o soruların cevaplarını da kendisi vermeli.”
(Behiç Ak, Eğitimde Edebiyat Seminerleri Notları, Keçi – İnadına Edebiyat – Yaz, 2014/1)

Yorumlar